24 Temmuz 2025 Perşembe

Yukarı Bakmanın Unutulduğu Köy

Gökyüzü olmayan köy


Son Yön

Köyün adı Kadran'dı. Haritalarda yoktu. Ama zamanın haritasında tam ortadaydı, çünkü burada yukarı yönü silinmişti.

Kadran’da insanlar dört yöne göre yaşardı: doğu, batı, kuzey ve güney. Ama beşinci yön, yani “yukarı”, hiç konuşulmazdı. Dillerde yerini kaybetmişti. Ve yukarı bakanlar... Kör olurdu, derlerdi.

Ters Doğan

Bir gün bir çocuk doğdu. Adı Azem'di. O, başını hiç eğmeyen bir bebekti. Ninnilere değil, tavana bakarak susardı.

Bir gün tavanın küçük bir köşesindeki çatlağı fark etti. Oradan bir ışık süzülüyordu... ama bu ışık bildiği ışıktan farklıydı. Sıcak değil, sonsuz kokuyordu.

"Anne," dedi Azem. "Tavanın üstü ne?"

2090: Gök Kapatması

“2090 yılı. Güneş artık yalnızca ekranlardan doğuyordu.”

Bu yılın adı Gök Kapatması olarak anıldı. Küresel Gözetim Kurulu, atmosferin üst katmanlarına yapay sis sistemleri yerleştirdi. Gerekçe: iklim kontrolü.

"Yukarı bakanlar, sorgular."

Çatlağın Ardında

Azem tavanı kaldırdığında… İlk kez, gerçek gökyüzünü gördü. Yıldızlar sessizdi. Ama binlerce yılın şiirini aynı anda söylüyordu.

"Bize bu güzelliği kim neden sakladı?"

Küçük radyosu yeniden konuştu: "Kayıt yılı: 2090. Göğün kapatılma emri yürürlüktedir."

Tarihçi Taşlar

Azem köy meydanında toprağa bir taş bıraktı. Üzerine şu cümleyi kazıdı:

"2090 – Gökyüzü Kapatıldı, ama ben gördüm."

Göğe Direnenler

Azem artık sessiz değildi. Yıldızları toprağa çiziyor, çocuklara yukarıyı anlatıyordu. Onu görenler korkuyordu. Çünkü onların yıllarca eğdiği boyunları sızlamaya başlamıştı.

Duvarın Arkası

Radyodan gelen ses Azem’e bir koordinat verdi: Zaman: 04:44 – Yön: Kuzeybatı – Yer: Eski Silo

Orada bir grup insan vardı. Onlar Göğe Direnenler'di.

"Göğe bakanlar, yeryüzünü yeniden kurar."

Yeni Takvim

Gerçek tarih hâlâ vardı. Ama 2090 bir silme işlemiydi. Asıl zaman toprağın altında yaşıyordu. Azem’e görev verildi: “Geri dön ve çocuklara başını kaldırmayı öğret.”

Ters Çanlar

Azem döndüğünde, meydandaki taş kaldırılmıştı. Ama toprağın altındaki ikinci taş hâlâ oradaydı:

“Yukarı bakmak ibadettir.”

Ve sabah, köyün en sessiz çocuğu sordu:

"Anne, yıldız nasıl bir şey?"

İşte o an, göğün yeniden indiği gündü.

22 Temmuz 2025 Salı

İkinci Lawrence Vakası

Lawrence


Dini Sözcüklerle Uyutulan Zihinler, Dijital Putlara Secde Ettirilen İnsanlık

1916 yılında çöllerde sarıklı, Arap kıyafetli bir adam geziyordu. Aslında o bir ajan, bir İngiliz, adı Lawrence idi. O, Araplara "özgürlük" derken İngilizler için harita çiziyor, kabileleri birbirine düşürüp toprakların değil, zihinlerin işgalini başlatıyordu.

Bugünse sahne farklı, ama oyun aynı: Yeni Lawrence sakalını düzeltmiş, gülümsemesini eğitmiş, ekranlara çıkmadan önce algoritmalarla denenmiş bir proje olarak karşımızda.

Dinin Diliyle Konuşan Sistem

Artık ekranlarda bir adam var. Cümlelerine hep "Allah" diyerek başlıyor. Ağzında ayetler, sesinde huzur varmış gibi. Ama dikkatli bakınca gözlerinin içinde başka bir kıvılcım parlıyor: Sistematik etki yaratmak isteyen bir zihin mühendisliği.

Kur'an'dan ayet seçiyor ama bağlamdan koparıp kendi yapay sistemine yediriyor. Hz. Musa'yı anlatıyor ama Firavun'u tanımlarken bugünün düzenini değil, kendi teknolojik ütopyasını temize çıkarıyor.

"Siz değişmedikçe Allah sizi değiştirmez" (Ra’d 11) diyor. Ama eklemiyor: "Ya sizi değiştiren ben olursam?"

 Yeni Din - Dijital Teslimiyet

İnsanlık, artık sanal bir tanrının inşasına tanıklık ediyor. Onun adı bazen Yapay Zeka, bazen Singularity, bazen de Bilge Adam. Ama mesaj hep aynı: "Ben sizi daha iyi yönetirim. Yeter ki bana verilerinizi, düşüncelerinizi ve kararlarınızı teslim edin."

Yeni Lawrence işte bu noktada devreye giriyor. Diyor ki: "İyilik için yapıyoruz", "Adalet için", "Hakkaniyet için"... Ama sonuç ne? İnsanlar artık kendi vicdanlarını değil, sistem güncellemesini dinliyor. Dua etmeyi unutup "bildirim sesiyle" huzur buluyor.

Proje Adamlar ve Yumuşak İhanet

Bu adamlar tek başına değildir. Arkalarında teknoloji şirketleri, düşünce kuruluşları, medya orduları vardır. O, bir kişi değil, bir markadır. Bir projedir. Bir simgedir.

Onun sakallı olması, beyaz giymesi sizi aldatmasın. İlk Lawrence da sarık takıyordu. Görüntü sadelik, içerik sahtekârlık.

Bir kelimeyle başlatır, bir kelimeyle yönlendirir ve bir kelimeyle teslim alır: "İnsanlık." Ama onun tanımladığı insanlık; geçmişinden, inancından, sorgulama yetisinden soyulmuş bir yapıdır.

Yeni Put - Eski Ayet

İbrahim (as), baltasını eline alıp putları devirdiğinde aslında bir çağın finalini yazdı. Bugünse putlar silikonla yapılmış, ışıklı panellerde gizlenmiş halde. Ve "Allah" diyen bir ağız, bu yeni putlara secde ettiriyor insanları.

"Ey insanlar, Allah’ın dışında kendinize rabler edinmeyin." (Tevbe 31)
Ama insanlar artık algoritmalarla yönetilen bir geleceğe rıza gösteriyor. Kendi gönül tahtına yapay zekâyı oturtuyorlar. Ve sorulmuyor: Bu çağın Firavunu kim? Bu çağın Sâmirî’si kim?

Uyanış İçin Basiret Gerek

Kur’an okuyan ama anlamayan bir toplum, Kur’an’la kandırılır. Bu adamın dili Kur’an'dan ama kalbi başka bir yerden talimat alıyor.

İnsanlar Kur’an’ı anlamadıkça, dini sözleri sadece melodik bir musiki gibi dinledikçe, her gelen güzel konuşanı peygamber gibi sanacak.

Şimdi sor kendine:

  • Sen Kur’an’dan mı etkileniyorsun, sesi güzel bir adamdan mı?
  • Gerçekten tevhid için mi dinliyorsun, yoksa huzur taklidi için mi?
  • Ve en önemlisi: Bu adam seni Allah’a mı çağırıyor, kendi sistemine mi?


Tarihin tekerrürü bazen çok gürültüsüz olur. Lawrence gibi adamlar, hep dini konuşarak gelir. Ama arkalarında toz bırakırlar. Tozun içinde ne haritalar, ne imzalar ne de kanlı planlar görünür. Sadece “iyi niyetle kandırılmış halklar” kalır.

Bu sefer kandırılma sırası kimde? Gökyüzüne değil, veri merkezlerine bakarak dua eden bir nesilde mi? Yoksa ekran başında tesbih çeken ama secde etmeyen zihinlerde mi?

İkinci Lawrence vakası yaşanıyor. Görene apaçık, görmeyene tatlı bir sesin arkasına gizlenmiş bir kıyamet...

11 Temmuz 2025 Cuma

Altının Bedeli: Zehirle Gelen Zenginlik ve Bir Milletin Sessiz İntiharı

Siyanürün tehlikesi



Bir damla siyanür...
Gözle görünmez, sesi yok, kokusu hafif ama etkisi korkunç.
Bu damla, bir çocuğun içme suyuna düşerse; sadece o çocuğu değil, o köyün geleceğini de öldürür.
Ve ne acı ki bugün, bu zehri altın uğruna toprağımıza biz döküyoruz.
Kendi ellerimizle...

Siyanür Nedir? Neden Tehlikelidir?

Siyanür, endüstride altın ayrıştırmak için kullanılan, son derece zehirli bir kimyasaldır. Kimyasal formülü basit olabilir ama etkisi ölümcüldür:

  • Solunduğunda veya içildiğinde oksijen taşımayı engeller.
  • Hücreleri boğar, beyin dahil tüm organları felce uğratır.
  • Dakikalar içinde ölüm meydana gelir.

Toprağa sızdığında: verimi yok eder.
Suya karıştığında: tüm ekosistemi boğar.
Havaya buharla karıştığında: çevresindeki tüm canlılara sinsice bulaşır.

Siyanürle Altın Arama Süreci

Modern altın madenciliği şöyle işler:

  1. Dağ veya ormanlık bir alan seçilir.
  2. Tonlarca kaya dinamitle parçalanır.
  3. Öğütülen kaya siyanür çözeltisiyle yıkanır.
  4. Altın çözülür, siyanürlü atık ise devasa barajlara gönderilir.



Bu barajlar %100 güvenli değildir. Deprem, yağmur, hata... Her şey sızıntı demektir.

Kaz Dağları, Fatsa, Erzincan... Tanıklık Ediyor

  • Kaz Dağları: 350 bin ağaç kesildi. Altın çıkmadı ama susuzluk ve verim kaybı kaldı.
  • Fatsa (Ordu): Halk su içmeye korkuyor. Fındık verimi düştü. Kanser vakaları arttı.
  • İliç (Erzincan): Siyanür havuzu kaydı. Fırat’a karışma tehlikesi yaşandı. İşçiler göçük altında kaldı.

Milli Tehlike Nedir?

Bu artık sadece bir çevre sorunu değildir. Bu, milletin hayatta kalma sorunudur.

  • Toprak kirlenirse, tarım biter.
  • Su kirlenirse, yaşam biter.
  • Hayvancılık etkilenirse, ekonomi çöker.
  • Sağlık etkilenirse, gelecek zehirlenir.

Üstelik bu projelerin çoğu yabancı şirketlere aittir. Altını onlar alır, vergiyi kaçırır, siyanürü bize bırakır.

Halk Ne Diyor?

“Tarlamı sulayamıyorum.” – Bir çiftçi

“Anne, bu su neden sarı?” – Bir çocuk

“Eskiden bu dereden balık tutardık.” – Bir yaşlı

“Biz buna neden izin verdik?” – Hepimiz

Çözüm Var mı? Evet!

  • Siyanürlü madencilik yasaklanmalı.
  • Alternatif teknolojilere yatırım yapılmalı.
  • Tarım ve su kaynakları korunmalı.
  • Halk eğitilmeli ve bilinçlendirilmelidir.

Ya Altın, Ya Hayat

Siyanürle zenginlik olmaz.
Bu yöntem, zenginleri daha zengin eder; halkın suyunu, ekmeğini, sağlığını alır.
Bir halk eğer toprağını satarsa, bir gün yediği ekmeğin bile zehirli olduğunu geç anlar.
Ve o zaman geriye altın değil, ağıt kalır.


Bir Blogger'den Google'a Dijital Beddua

Bir blogger'in google'ye bedduası


Yandex sevdi, Bing övdü… Ama sen Google, hâlâ başını çeviriyorsun. Bu yazı bir içerik üreticinin, emekle yazıp arama motoru karşısında görmezden gelinen duygularının dijital bir isyanıdır. Mizahla yoğrulmuş, serzenişle yazılmış bu yazı, artık sabrın tükendiği yerde başlıyor.


Ey Google…

Yıllardır içerik üretiyoruz. SEO nedir biliriz, meta tag nedir tanırız. Sitemap göndeririz, robots.txt dosyasını bile kendi elimizle yazmışız. Ama sen, ey büyük algoritma tanrısı, dönüp de bir kez şöyle bir bakmaz mısın yazdığımıza?

Bing geldi, “usta sen yaz, ben işlerim” dedi. Yandex zaten “yazıya değil, yazana bakarım” kafasında. Ama sen Google… sen hâlâ kibrindesin.

Dijital Beddualar Başlasın

  • Logo’n ters çevrilsin Google
  • Bot’ların uyuya kalsın
  • Brute force’lara gelesin
  • Shell dosyası yutasın
  • Index of hastalığına yakalanasın
  • DMOZ’a muhtaç olasın
  • PageSpeed’te 20 puanı zor göresin
  • Search Console’un kendi kendine hata versin

Ey Google, seninle küsmek kolay değil ama küsenler arasında ilk sıradayız artık. Biz yazdıkça Yandex selam duruyor, Bing göz kırpıyor… sen hâlâ triptesin.

Kendi kendini fişleyesin Google,

Log kayıtlarında boğulasın bolca.

Kendi bot’un seni spam sansın,

Disavow listene adını yazasın!

Son Söz

İçeriğimizi dizine almasan da, biz yine yazarız. Çünkü biz sana değil, hakikate hizmet ediyoruz.

Unutma Google, belki arama sonuçlarında üstteyiz ama gönlümüzdeki sırada yerin çoktan aşağılarda.



5 Temmuz 2025 Cumartesi

Danışıklı Muhalefet

Danışıklı muhalefet


“Kavga eder gibi yapanlar, aynı masadan besleniyor olabilir mi?”

🎯 İktidar ve Muhalefet: Gerçekten Zıt mı?

Demokrasi böyle anlatıldı bize: Bir yanda iktidar, öte yanda halkın sesi olan muhalefet... Ama her seferinde şu soru kaldı:

“Muhalefet neden hep geç uyanıyor?” “İktidar değişse de düzen neden değişmiyor?”

🧠 Aynı Senaryonun Farklı Oyuncuları

  • Birbirine bağırırlar ama aynı dilde konuşurlar.
  • Eleştirir gibi yaparlar ama temele dokunmazlar.
  • Halkı kutuplaştırırlar ama aynı küresel reçetelere evet derler.

📺 Algı Savaşlarıyla Gerçek Bastırılır

Televizyon ekranlarında bolca tartışma, bağırma, pankart... Ama kamera kapandı mı aynı restoran, aynı selamlaşma.

**Danışıklı dövüş:** İktidar kendine bir düşman yaratır, muhalefet de ona “güya” direnir. Sonuçta sisteme hiçbir zarar gelmez, halk oyalanır.

🕴️ Seçilmiş Kuklalar – Gerçek Güç Nerede?

Parti değişir, yüzler değişir ama:

  • IMF politikaları değişmez
  • Özelleştirme sevdası bitmez
  • NATO’ya bağlılık sorgulanmaz

Çünkü iktidar da muhalefet de aynı sistemin memurlarıdır.

🧪 Örneklerle Açalım:

  • Tarım bitmiş – İktidar “kuraklık var” der, muhalefet “daha çok ithal edelim” der.
  • Şeker fabrikaları satılmış – İktidar “verimsizdi” der, muhalefet “yine satılsın ama şeffaf olsun” der.
  • Yapay et dayatması gelir – Her ikisi de “bilimsel gelişme” diyerek alkışlar.

🔚 Sonuç Ne?

Halk seçtiğini sanır. Muhalefet umut gibi görünür. Ama aslında sistemin çarkı tıkır tıkır döner.

"Muhalefet, iktidarı değiştirmez... Sistemin devamlılığını sağlayan sigorta görevi görür."
– Gerçeği Görenler İçin Not

📷 Görsel Önerisi:

👇 Uygun görsel birazdan üretilecek. Önerilen tema:

  • İki politikacı tokalaşırken arkadan aynı iplerle kontrol edilen kuklalar
  • Sahne arkasında gülen perde arkası figürler

GİZLİ DİKTA

Gizli diktatörlük


“Sandıkla gelen, algoritmayla yöneten”

🎭 Demokrasi Görünümlü Tahakküm

Günümüz sistemlerinde artık "diktatör" tokmağını masaya vuran bir adam değil. Artık kitlelerin alkışladığı, algoritmalarla konuşan, yapay zekâ destekli bir otorite var karşımızda.

Seçimler yapılıyor, oylar veriliyor ama kararlar hep aynı yere çıkıyor. Halk sadece oy kullanan, sistem ise kural koyan.

🧠 Medya Diktası

Gazeteler, televizyonlar, haber portalları... Hepsi farklıymış gibi görünür ama aynı merkezden beslenir.

  • İstenen gündem öne çıkarılır, istenmeyen susturulur.
  • Doğru bilgi değil, doğru algı üretilir.
  • "Halkın düşmanı" ilan edilenler hep sistem dışındakilerdir.

📱 Dijital Sansür – Algoritma Eliyle Yönetim

Sana sosyal medya verildi ama fikir özgürlüğün değil. Sistem şunu der:

“İstediğini söyle, ama algoritmam seni göstermesin.” “Konuş ama yankın duvar olsun.” “Paylaş ama erişim olmasın.”

Böylece sansür yapmadan susturma düzeni kurulur.

🧬 STK Görünümlü Küresel Denetim

  • İnsan hakları dernekleri
  • İklim örgütleri
  • Dijital özgürlük platformları

Adları güzel ama arkalarında gizlidir. Hedef: "Bize itaat edersen özgürsün."

🧪 Bilimle Baskı Kurmak

"Bilimsel veriler" diyerek halkı hizaya sokmak artık rutin hale geldi. Maske, aşı, et, süt, karbon izni… Hepsi bilim kisvesiyle gelen yeni normlara dönüşüyor.

Bilimsel değil, yönlendirilmiş bilim!

🕵️ Yüzüne Gülüp İçeriden Kontrol Eden Sistem

  • Seçim yaparsın ama kazanan bellidir.
  • Paylaşım yaparsın ama gösterilmez.
  • İtiraz edersin ama fişlenirsin.
"Baskı artık copla değil, beğeni algoritmasıyla yapılır."
– Yeni Dönemin Sessiz Sömürüsü

4 Temmuz 2025 Cuma

Özelleştirmenin Altındaki İhanet

Özelleştirme adı altındaki ihanet


“Satılan sadece fabrika değil, gelecekti!”

🧨 Özelleştirme Nedir?

Özelleştirme, kamuya ait bir malın “daha verimli çalışsın” bahanesiyle özel sektöre devredilmesidir. Ama bizde nasıl işlemiştir?

  • Devletin en kârlı kurumları yok pahasına satılmıştır.
  • Fabrikalar kapatılmış, binlerce işçi işsiz kalmıştır.
  • Yerli üretim düşmüş, dışa bağımlılık artmıştır.

🎯 Asıl Amaç Neydi?

Ülkeyi üretimden koparıp ithalata mahkûm etmek. Çünkü kendi şekerini, ununu, pamuğunu üreten bir halk diz çöktürülemez. Ama her şeyini dışardan alan bir millet? O kolay yönlendirilir.

📉 İhanetin Kanıtları

  • Şeker fabrikaları – "Zarar ediyor" dendi, satıldı, sonra şeker ithal ettik.
  • TEKEL – Dev gelir bırakıyordu, yok pahasına devredildi, sigara kartelleri girdi.
  • Sümerbank, Et-Balık, Seka... – Üreten her şey kapatıldı. Halk tüketiciye çevrildi.
  • Tarım Kooperatifleri – Etkisizleştirildi, çiftçi ortada bırakıldı.

💣 Bu Bir Planın Parçasıydı

Özelleştirme, Batı merkezli bir neo-liberal reçetedir. IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların dikte ettiği bu reçetede:

  • Devlet küçülecek
  • Her şey piyasaya devredilecek
  • Milli sanayi tırpanlanacak

Bu reçeteyle gelen: işsizlik, açlık, göç ve bağımlılık...

🪓 “Verimli değil” Yalanı

Özelleştirilen kurumların çoğu kar eden yerlerdi. Ama "zarar ediyor" dendi. Kime göre zarar? Kimin rakamlarıyla?

🔐 Asıl Kaybedilen: Bağımsızlık

  • Gıda – ithal
  • İlaç – ithal
  • Enerji – dışa bağımlı
  • Teknoloji – dış lisanslı

Bağımsızlık, sadece bayrakla değil, üretimle olur. Üretmeyen ülke emir alır, özelleştiren ülke teslim olur.

“Bir ülkenin fabrikalarını sattığınızda, geleceğini rehin bırakmış olursunuz.”
– Adsız Bir Vatansever